27 Aralık 2011 Salı
BASMELEK MIKAIL'DEN 2012 UZERINE...
18 Aralık 2011 Pazar
BASMELEK MIKAIL'DEN 2012 UZERINE...
6 Aralık 2011 Salı
DNA’mızdaki Dönüşüm Bizi Evrensel Doğrulara Götürüyor
Not: Hepimiz icin bu yaziyi ceviren Damla Tomru'ya yurekten tesekkurler!
DNA’mızdaki Dönüşüm Bizi Evrensel Doğrulara Götürüyor
Bu değişim süreci Farkındalık ya da Yükselme olarak biliniyor. Korkularımızı aşmalı, sevmek, kendini sevmekle başlayan gerçek sevgiyi öğrenmeliyiz. Çünkü kendimizi sevmezsek ve kendimize güvenmezsek, asla başka kişileri ya da şeyleri de gerçekten sevemez ve onlara gerçekten güvenemeyiz.
Semptomlar
- 1. Özellikle boyun, omuz ve sırtta olmak üzere bedende acı ve ağrılar. Bu durum; DNA’nızdaki Mesih Bilinci Tohumu’nun uyanışı olarak, DNA seviyenizdeki yoğun değişimin bir sonucudur. Bu durum da geçecek.
- 2. Görünürde bir sebep olmamasına rağmen derin üzüntü hissi. Geçmişinizi serbest bırakıyorsunuz (bu ve önceki yaşamlarınızdaki) ve bu durum üzüntü hissine sebebiyet veriyor. Bu deneyim yıllarca yaşadığınız evden yeni bir eve taşınmanıza benziyor. Yeni eve geçmeyi çok istemenize rağmen, eski evdeki anıları, deneyimleri ve enerjileri geride bırakmanın üzüntüsü oluyor. Bu durum da geçecek.
- 3. Görünürde herhangi bir neden olmadan ağlamak. İkinci maddeye benziyor. Gözyaşlarının akmasına izin vermek sizin için iyi ve sağlıklı. Gözyaşları beraberinde eski enerjiyi de götürüyor. Bu da geçecek.
- 4. İş ya da kariyerinizde ani değişiklik. Çok görülen bir semptom. Siz değiştikçe, çevrenizdekiler de değişiyor. Hemen şimdi “doğru” iş ya da kariyeri bulmak için endişelenmeyin. Bu da geçecek. Geçiş sürecindesiniz ve tutkunuza uygun işi bulana kadar birkaç iş değişikliği yapabilirsiniz.
- 5. Aile ilişkilerinde geri çekilme. Eski karmanız nedeniyle biyolojik ailenizle bağlantıdasınız. Karmik dönüşümden çıktığınızda, eski ilişkilerdeki bağlar da serbest bırakılır. Bu durum aileniz ve arkadaşlarınızdan uzaklaşıyormuşsunuz gibi gözlemlenir. Bu da geçecek. Bir dönem sonra, eğer gerekiyorsa onlarla yeni ilişkiler kurabilirsiniz. Ancak bu ilişkilerin bazını karmik bağlantılar olmaksızın yeni enerjiler oluşturacak.
- 6. Alışılışın dışında uyku şekilleri. Muhtemelen pek çok gece 2:00 ile 4:00 saatleri arasında uyanacaksınız. İçinizde pek çok çalışma oluyor ve bu da sizin soluklanmak için uyanmanıza neden oluyor. Endişelenmeyin. Tekrar uykuya dönemezseniz, kalkın ve yatakta uzanıp insani şeylerden dolayı endişelenmekten daha iyi birşeyler yapın. Bu da geçecek.
- 7. Yoğun rüyalar. Bunlar, savaş, kovalamaca ve hayalet rüyalarını da kapsayabilir. Tam anlamıyla eski enerjileri bırakıyorsunuz ve bu geçmişin enerjileri genellikle savaşlar, koşarak kaçmak ya da öcülerle sembolize edilir. Bu da geçecek.
- 8. Fiziksel yönelim bozukluğu. Zaman zaman topraklanmamış hissedeceksiniz. Mekansal meydan okuma ile karşı karşıya olacaksınız, iki ayağınızı yere basamıyormuşsunuz ya da iki dünya arasında yürüyormuşsunuz gibi gelecek. Bilinciniz yeni enerjiye dönüşürken, bedeniniz bazen size yetişemeyecek. Doğada daha fazla zaman geçirmeniz yeni enerjiyle topraklanmanıza yardımcı olur. Bu da geçecek.
- 9. Kendi kendinize konuşmanın artması. Kendinizi, kendinizle konuşurken daha çok yakalayacaksınız. Aniden kendinizler yarım saattir sohbet ettiğinizin farkına varacaksınız. Yeni bir iletişim düzeyi vücudunuzdaki yerini alıyor ve siz buzdağının görünen yüzünü kendi kendinize konuşarak deneyimliyorsunuz. Sohbetleriniz artacak ve gittikçe daha akıcı, daha bağlantılı ve daha bilgilendirici olacak. Çıldırmıyorsunuz, sadece yeni enerjiye doğru ilerleyen Shaumbra’sınız.
- 10. Başkalarının yanındayken bile yalnızlık hissi. Kendinizi yalnız ve diğerlerinden uzakta hissedebilirsiniz. Kalabalık ve gruplardan kaçıp gitme arzusu duyabilirsiniz. Shaumbra olarak, kutsal ve yalnız bir yolda ilerliyorsunuz. Yalnızlık kaygı hissetmenize neden olsa da, bu zamanlarda diğerleriyle ilişkide kalmak zor olabilir. Yalnızlık hissi Rehberlerinizin yola çıktığını da gösterir. Onlar tüm zamanlardaki yolculuklarınızda sizlerleydi. Şimdi onlar için geri dönüş vakti böylece bu boşluğu kendi kutsallığınızla doldurabilirsiniz. Bu da geçecek. İçinizdeki boşluk İsa Bilinci’nizin sevgi ve enerjisiyle dolacak.
- 11. Tutkuların kaybı. Kendinizi tamamen tutkusuz hissedebilir, hiçbirşeye en ufak istek duymayabilirsiniz. Bunda bir sorun yok, bu da sürecin parçası. Hiçbirşey yapmadan vakit geçisin. Kendinizle bu konuda savaşmayın, çünkü bu da geçecek. Bu bilgisayarı yeni başlatmaya benziyor. Yeni gelişmiş software’i yüklemeniz için kısa bir süreliğine kapatırsınız, burada da yeni İsa-tohumu enerjisi için aynı şeyi yapıyorsunuz.
- 12. Derinden hissedilen Yuvaya gitme özlemi. Bu belki de en zor ve en meşakkatli durum. Gezegeni terk edip, Yuvaya dönmek için derin ve baskın bir istek duyabilirsiniz. Bunun intihar hissiyle ilgisi yok. Temeli kızgınlık ya da hayal kırıklığına dayanmıyor. Büyük bir olay yaratmak, kendiniz ya da diğerleri için dramalara neden olmak istemiyorsunuz. Sadece içinizden Yuvaya dönmek istiyorsunuz. Bu durumun nedeni çok basit. Karmik dönüşümünüzü tamamladınız. Bu yaşantınızdaki kontratınızı tamamladınız. Bu fiziksel bedeninizdeyken yeni bir yaşama başlamaya hazırsınız. Bu dönüşüm süreci boyunca, diğer tarafta nasıl olduğunuza dair derin hatırlamalarınız oldu. Yeryüzünde yeni bir görev için gönüllü olmaya hazır mısınız? Yeni enerjiye geçmek için tüm zorluklara göğüs germeye hazır mısınız? Evet, içtenlikle, hemen şimdi Yuvaya gidebilirsiniz. Ama bu noktaya kadar geldiniz ve bunca yaşamdan sonra film bitmeden terk etmek ayıp olur. Ayrıca, ruhun, diğerlerinin yeni enerjiye dönüşümü için sizin yardımınıza ihtiyacı var. İnsan rehberliğine ihtiyaç duyacaklar, tıpkı siz eski enerjileri yenileriyle değiştirenler gibi. Şu anda yürüdüğünüz yol Yeni İlahi İnsan’ın öğretmeni olmanız için gereken deneyimleri sağlıyor. Yolculuğunuz karanlık olduğunda ve kendinizi yalnız hissettiğinizde, asla yalnız olmadığınızı hatırlayın.
5 Aralık 2011 Pazartesi
RUH VE BEDEN UYUMU
Spirituel bilgiye göre ruh, dünya üzerinde tekamül edebilmek için bir bedene ihtiyaç duyar. Bedenimiz ruhumuzun evidir. Bedendeki beş duyu ise, ruhumuzun dünyaya açılan pencereleridir.
Bizler şu anda ruhumuzla ve bedenimizle bir bütün halindeyiz. Ruhumuzu geliştirirken, bir yandan da bedenimizi geliştirmeye özen göstermeliyiz. Bu uyumu yakalamak zorundayız. Çünki ruhsal gelişme, ruhun ve bedenin uyumu ile olur. Bu temel bir öğretidir.
Acaba evimize (bedenimize) gereken önemi ve özeni gösteriyor muyuz? Ruhumuzla bedenimiz birbiri ile uyum içinde çalışıyor mu? Yoksa hastalıklara davetiye mi çıkarıyoruz?
Bedensel gelişmenin ilk şartı, bilinçli olarak solunumdur. Yani doğru nefes almayı öğrenmektir. Çünkü bilinçli ve düzenli solunum her şeyin başlangıcıdır. Çünkü nefes hayattır. İnsan nefes almadan yaşayamaz. Ayrıca insan beslenmesine ve uykusuna da dikkat etmek zorundadır.
Evrenin kendisi bir enerjidir. Ve enerji sonsuzdur. İnsanda bir enerjidir. Ruhsal yönü olmasına rağmen dünya katında “madde enerji varlığı” sıfatını almaktadır.
Evrendeki enerjiyi bedene çeken insanın kendisidir. Çünkü bedenimiz enerji ile yaşar. İşte bilinçli ve düzenli olarak yapılan solunum, bu evrensel enerjiyi bedene alma yollarından biridir. Yogilerin, prana yahut “hayat enerjisi” adını verdiği bu enerji, heryerde bulunur. Maddede, suda, havada, vs., heryerde.
Bir insan için doğru nefes almanın iki amacı vardır. Birincisi; kana ve oradan beyine daha fazla oksijen götürmek, ikincisi pranayı, “hayat enerjisini” bedene alıp depolayarak, bedene canlılık ve dayanıklılık sağlamak. Şunu da bilmek gerekir ki, nefes egzersizleri sayesinde zihin de, daha sakin ve huzurlu olur. Böylece düşüncelerimizi ve duygularımızı daha rahat kontrol eder hale geliriz.
İnsan sadece fiziksel bedenden oluşmamaktadır. Onun bir de, her hücresinden yansıyan ışık bedeni vardır. Bu ışık bedenin yansımasına (AURA) diyoruz. Aura tamamiyle fizik bedeni çevreleyen bir enerji alanıdır. Bu ışık bedende şakra adı verilen 7 tane de algılama merkezi vardır. Bu şakralar, nefes yoluyla aldığımız enerjinin, prananın, fiziksel bedene aktarılmasında terminaller olarak iş görürler. Onlar birer enerji dağıtım merkezleridir. Bu merkezlerin devamlı açık tutulması çok önemlidir. Çünkü prana “hayat enerjisi” içimizde dolaştıkça kendimizi daha sağlıklı ve kuvvetli hissederiz. Eğer çeşitli ruhsal nedenlerden dolayı enerji bedenimizi zayıf düşürmüşsek, bu zayıflık fizik bedenimize de yansır ve hastalıkların oluşmasına sebep oluruz.
Biliyoruz ki, insan bedeni DNA dediğimiz yapı taşlarından oluşmuştur. Ve biz insanlar mikroorganizmalar ve hücrelerin yanında en çok bu yapı taşlarının etkilerini taşırız. İnsan tekâmülü boyunca, kendisinin yarattığı ve sonuçta çeşitli hastalıkları oluşturan, yapı bozukluğu haline gelen, sabit fikirler üretir. Herbirimizde, boyutları değişik olmak üzere, sonradan edinilen yapı bozuklukları vardır. Bunları besleyen, insanın kendisi, sabit fikirleridir. Ve bu, insanda bölünmelere, parçalanmalara sonuçta yapı bozukluklarına yol açar ve hastalıkları oluşturur. Buna fizyolojik bir olay dersek yanılmış oluruz. Bunlar, yaşamımızdaki bütün olaylarda belirli bir dengenin kurulamaması ve tamamiyle yitirilmesi sonucunda ortaya çıkan olaylardır. İlk önce yapmamız gereken şey, dağılmış olan hücre yapımızı ve yapı taşlarımızı toparlamaktır. Bunları dengelemektir. Çünkü enerjilerin kullanımı, enerjilerin yansıması, toparlanması, gelişimi bu yapı taşlarından geçer. Önemli olan, içinde bulunduğumuz olumsuz ruhsal durumların, sabit fikirlerin, fizik bedenimizi etkilediğini ve hastalıkları oluşturduğudur. Buna izin vermemek gerekir.
Auramızı genişletmek bizim elimizdedir. İnsan düşünce bazında bilgilenip, genişledikçe aurası da genişler. Enerjileri artar. İlerlemek, yükselmek, bilgilenmek ve hele hele şifa almak veya vermek, bizim evrenimizde ruhun ve bedenin uyumu ile olur. Onun için ruh varlığımıza gösterdiğimiz özeni, bedenimize de göstermek zorundayız. Doğru nefes alarak onu enerjiyle beslemeliyiz. Çünkü bedenimiz tekamülümüzdeki en büyük destekçimizdir. Ona zarar vermemeliyiz, onu hırpalamamalıyız. Onu her türlü zararlı alışkanlıklardan uzak tutmalıyız. Ona gereken saygıyı göstermeliyiz. Çünki bedenimiz ruhumuzun evidir. Ve ruhsal tekamül, ruhun ve bedenin uyumu ile olur.
4 Aralık 2011 Pazar
Kendinizi iyi hissetmediğinizdeuzanın ve....
Kendinizi iyi hissetmediğinizde, uzanın ve kendinizi bir bulutun uzerinde uzanmış olarak, birçok melek tarafından etrafınızın sarılmış olduğunu hayal edin.
Tüm meleklerin auranızı taradığını ve ruhsal çöküntüleri giderdiklerini görün ve hissedin. Bazı meleklerin vücüdunuzun üzerinde şifalı renkleri yansıtan kristalimsi ışıkları var. Üzerinizde hangi renklerin parladığına dikkat edin.
Nefesinizle bu renkleri içinize çekin ve zevk alın. Kendinizin tümüyle gözetilmesine izin verin ve muhtemelen bir süreliğine uykuya dalabilirsiniz.
Daha sonra, meleklerin üzerinizde ışıldayan renklerini anımsayın. Bu renkler hayatınızda neyin dengelenmemiş olduğunu ve gereksinimlerizi gösterecektir.
BEYAZ: Meleklerinizle irtibata geçin. Onlara endişelerinizden bahsedin, ve yardımlarını ve sevgilerini kabul edin.
MOR: Dua edin, meditasyon yapın, kendiniz için gürültüden ve başka kimselerden uzak sessiz bir zaman ayırın, Açık havada, doğanın sesini dinleyerek biraz zaman geçirmeniz şu an için size çok iyi gelecek.
MENEKŞE RENGİ:Dinlenilmeye,güvenilmeye ve yargısız şekilde duyulmaya ihtiyacınız var.
KOYU MAVİ: Sezgilerinize güvenin ve başkalarının fikirlerinden ötürü caymayın.
AÇIK MAVİ: Şu anda hayatınızda yaratıcılığa ihtiyacınız var, bu kendi yaratacağınız bir eser olabileceği gibi, müzik çalarak veya yeni bir resim alarak çevrenizi güzelleştirmeniz şeklinde de olabilir.
TURKUAZ: Başka kişilerin yardımına ve desteğine ihtiyacınız var. Çekinmeden yardım isteyin ve yardım alın.
ZÜMRÜT YEŞİLİ: Aldığınız enerjiden arınarak şu anda dinlenmeye ve uyumaya ihtiyacınız var.
AÇIK YEŞİL: Rasyonelleştirmeden, suçluluk ve korku duymadan gerçek hislerinizle ilgili kendinize karşı dürüst olun,
SARI: Sizi olumsuz şekilde etkileyen ve artık değiştirmeniz gereken iş veya okul ile ilgili durumla ilgilenin.
TURUNCU:Ev ortamınızla ilgilenmeli ve onu daha yaşanabilir, iyi ve rahat bir hale getirmelisiniz.
PEMBE: Sevme, sevilme ve sarılma arzunuz var.
KIRMIZI: Öfkeyi ve endişeleri yukarı bırakın, bunları zihninizde ve vücüdunuzda tuttuğunuzda, bunlar fiziksel dengesizlikler yaratmaktadır. Kendinizi iyi hissetmediğinizde, uzanın ve kendinizi bir bulutun uzerinde uzanmış olarak, birçok melek tarafından etrafınızın sarılmış olduğunu hayal edin.
Tüm meleklerin auranızı taradığını ve ruhsal çöküntüleri giderdiklerini görün ve hissedin. Bazı meleklerin vücüdunuzun üzerinde şifalı renkleri yansıtan kristalimsi ışıkları var. Üzerinizde hangi renklerin parladığına dikkat edin.
Nefesinizle bu renkleri içinize çekin ve zevk alın. Kendinizin tümüyle gözetilmesine izin verin ve muhtemelen bir süreliğine uykuya dalabilirsiniz.
Daha sonra, meleklerin üzerinizde ışıldayan renklerini anımsayın. Bu renkler hayatınızda neyin dengelenmemiş olduğunu ve gereksinimlerizi gösterecektir.
BEYAZ: Meleklerinizle irtibata geçin. Onlara endişelerinizden bahsedin, ve yardımlarını ve sevgilerini kabul edin.
MOR: Dua edin, meditasyon yapın, kendiniz için gürültüden ve başka kimselerden uzak sessiz bir zaman ayırın, Açık havada, doğanın sesini dinleyerek biraz zaman geçirmeniz şu an için size çok iyi gelecek.
MENEKŞE RENGİ:Dinlenilmeye,güvenilmeye ve yargısız şekilde duyulmaya ihtiyacınız var.
KOYU MAVİ: Sezgilerinize güvenin ve başkalarının fikirlerinden ötürü caymayın.
AÇIK MAVİ: Şu anda hayatınızda yaratıcılığa ihtiyacınız var, bu kendi yaratacağınız bir eser olabileceği gibi, müzik çalarak veya yeni bir resim alarak çevrenizi güzelleştirmeniz şeklinde de olabilir.
TURKUAZ: Başka kişilerin yardımına ve desteğine ihtiyacınız var. Çekinmeden yardım isteyin ve yardım alın.
ZÜMRÜT YEŞİLİ: Aldığınız enerjiden arınarak şu anda dinlenmeye ve uyumaya ihtiyacınız var.
AÇIK YEŞİL: Rasyonelleştirmeden, suçluluk ve korku duymadan gerçek hislerinizle ilgili kendinize karşı dürüst olun,
SARI: Sizi olumsuz şekilde etkileyen ve artık değiştirmeniz gereken iş veya okul ile ilgili durumla ilgilenin.
TURUNCU:Ev ortamınızla ilgilenmeli ve onu daha yaşanabilir, iyi ve rahat bir hale getirmelisiniz.
PEMBE: Sevme, sevilme ve sarılma arzunuz var.
KIRMIZI: Öfkeyi ve endişeleri yukarı bırakın, bunları zihninizde ve vücüdunuzda tuttuğunuzda, bunlar fiziksel dengesizlikler yaratmaktadır.
Sevgiyle,
Mesude:)))
11 Kasım 2011 Cuma
11.11.11
| |
|
24 Ekim 2011 Pazartesi
Tum dunya bir sahnedir
Tanri dedi ki:
Dunyanin kafanizdaki resmi, dunyaya yonelik intibaniz size aittir. Nesnel, objektif bir dunya mevcut degildir. Oznel, subjektif dunya ise sizin icin mevcuttur. Tum mesele, sizin var saydiginiz bir realitede bir dusuncenin kendisini tezahur ettirmesidir; hepsi bu.
Ama bu konudan yeter yani. Ne hakkinda konusalim simdi peki?
"Ama Tanrim..." dediginizi isitiyorum.
Ben de size dunya hayatinin bir hikayeyi okumaniza benzedigini soyleyeyim. Bu hikaye bir masal dahi olabilir. Onun tami tamina gercegi yansitmadigini, dogru olmadigini bilirsiniz. Agaclarda altindan yapilmis elmalar mi asilidir ki? Gecenin ortasinda dans eden on tane prenses mi vardir? Sevdigi prens yukari tirmansin diye saclarini icinde hapsoldugu kuleden asagi sarkitan bir Rapunzel mi vardir gercekten? Rumpelstilskin diye bir karakter ve onu zekasiyla alt eden bir prenses mi vardir? Kalbinize ve zihninize nufuz eden bu karakterler nerededir? Birer dusunceden baska nedir ki onlar?
Ama yine de bu hikayeler sizi nasil etkiler degil mi? Hikayedeki bilince nasil da vurulursunuz, onun cagrisim yapan hakikatlerinden nasil etkilenirsiniz. Gulersiniz. Aglarsiniz. Okudugunuz ya da size anlatilan hikayelere inanirsiniz. Ayni sekilde parmaklarinizin dokunduklarina, gozlerinizin gorduklerine de inanirsiniz.
Dunyanin kurmaca hikayesine de derinden inanirsiniz tabii. Icinde yasadiginiz hikayenin entrikalarina kapilirsiniz. Hayat hikayelerle dolu degil midir? Kim kimle evlenmistir? Baloya kim gitmistir? Kiminle dans etmissinizdir? Kalbinizi kim acmistir? Kalbinizi kim kirmistir?
Hic kimse size bir sey yapmamistir ve aslinda bir sey de olmamistir. Bir filmin dahilinde oldugunuzu hayal etmissinizdir, uykuda kapilip gittiginiz bir ruya gibidir bu. Ve hayal gucune bile kafa tutan, karsi cikan bir dramayi izliyorsunuzdur. Bunlarin hepsi bir efsanedir, mittir.
Ve siz de, sizin bireyselliginiz de bir mittir.
Ben yegane Hakikatim. Varolus yegane hakikat ve siz de Varolussunuz. Siz bir eylem hali degilsiniz. Siz Varolus halisiniz. Var-olussunuz. Su anda hangi hikayenin icinde olursaniz olun, hangi karakteri canlandiriyor olursaniz olun kucuk kiz, kotu adam, yasli, genc; siz Varolussunuz. Oldugunuz tek sey bu, ortada bulunan tek sey de bu.
Bir hikayeye giren Varliksiniz. Tam bir hikaye bu. Gercekten ne olacagini hic bilmezsiniz ve hicbir sey de olmadigini soyluyorum Ben size. Hicbir sey olmuyor. Hikayenin bolumlerine gore kostumler giyiyorsunuz.
Bir hikaye dahilinde oldugunuzu bilen sessiz bir yaniniz var ama yine de o hikayenin icindesiniz. Ister istemez hayali bir ati suruyorsunuz. Size gercek geliyor o, lakin yine de bir hayalden ibaret. At yok. Siz yoksunuz. Ata binme hali de yok. Varolus hali, Varlik bir hikaye anlatiyor ve sonra da ona inaniyor sadece; sanki Varlik degilmis, sanki Varolus degilmis gibi.
Varolustan, Varliktan baska bir sey mevcut degildir. Onu ne denli bolerseniz bolun, dilimlerseniz dilimleyin her sey Varliktan ibarettir sadece. O bildiginiz, tanidiginiz siz var ya; o gozu pek, yigit kisi, o munzevi, o cesaret veren, motive eden kisi, o delifisek, o aceleci tip, kral, hizmetkar ya da kole; iste bunlarin hepsi uydurmaca birer hikaye sadece. Bir yanilsama, bir illuzyon dahilinde yuruyorsunuz. Yeni giysileri icindeki Kralsiniz sizler.
Ama hayaller, fanteziler nasil da hostur; nasil da guzeldir onlar. Nasil da moral verir, sizi yukari cikarir ya da cokuntu hissi yaratirlar. Parmaklarinizin arasindan nasil da akip giderler. Hayatinizi nasil da katlanilabilir veya tahammul edilmez kilarlar. Onlari nasil da hatirlarsiniz; ya da unutursunuz. Ama her halukarda aynidir hepsi; hangi giysileri giyerlerse giysinler. Coskuyla, cilgincasina akan sizin hayal gucunuzdur onlar. Goreli dunyadaki hayattir bu iste. O kadar ciddiye aldiginiz dramadir bu; sanki sahnelenen bir oyun degilmis de olumune mudafaa ettiginiz, gercekmis gibi ciddiye aldiginiz bir dramadir bu.
Ceviren: Engin Zeyno Vural
http://www.heavenletters.org/
Sevgiyle ve sifayla kalin,
Sifa Cemberi
Tanri dedi ki:
Dunyanin kafanizdaki resmi, dunyaya yonelik intibaniz size aittir. Nesnel, objektif bir dunya mevcut degildir. Oznel, subjektif dunya ise sizin icin mevcuttur. Tum mesele, sizin var saydiginiz bir realitede bir dusuncenin kendisini tezahur ettirmesidir; hepsi bu.
Ama bu konudan yeter yani. Ne hakkinda konusalim simdi peki?
"Ama Tanrim..." dediginizi isitiyorum.
Ben de size dunya hayatinin bir hikayeyi okumaniza benzedigini soyleyeyim. Bu hikaye bir masal dahi olabilir. Onun tami tamina gercegi yansitmadigini, dogru olmadigini bilirsiniz. Agaclarda altindan yapilmis elmalar mi asilidir ki? Gecenin ortasinda dans eden on tane prenses mi vardir? Sevdigi prens yukari tirmansin diye saclarini icinde hapsoldugu kuleden asagi sarkitan bir Rapunzel mi vardir gercekten? Rumpelstilskin diye bir karakter ve onu zekasiyla alt eden bir prenses mi vardir? Kalbinize ve zihninize nufuz eden bu karakterler nerededir? Birer dusunceden baska nedir ki onlar?
Ama yine de bu hikayeler sizi nasil etkiler degil mi? Hikayedeki bilince nasil da vurulursunuz, onun cagrisim yapan hakikatlerinden nasil etkilenirsiniz. Gulersiniz. Aglarsiniz. Okudugunuz ya da size anlatilan hikayelere inanirsiniz. Ayni sekilde parmaklarinizin dokunduklarina, gozlerinizin gorduklerine de inanirsiniz.
Dunyanin kurmaca hikayesine de derinden inanirsiniz tabii. Icinde yasadiginiz hikayenin entrikalarina kapilirsiniz. Hayat hikayelerle dolu degil midir? Kim kimle evlenmistir? Baloya kim gitmistir? Kiminle dans etmissinizdir? Kalbinizi kim acmistir? Kalbinizi kim kirmistir?
Hic kimse size bir sey yapmamistir ve aslinda bir sey de olmamistir. Bir filmin dahilinde oldugunuzu hayal etmissinizdir, uykuda kapilip gittiginiz bir ruya gibidir bu. Ve hayal gucune bile kafa tutan, karsi cikan bir dramayi izliyorsunuzdur. Bunlarin hepsi bir efsanedir, mittir.
Ve siz de, sizin bireyselliginiz de bir mittir.
Ben yegane Hakikatim. Varolus yegane hakikat ve siz de Varolussunuz. Siz bir eylem hali degilsiniz. Siz Varolus halisiniz. Var-olussunuz. Su anda hangi hikayenin icinde olursaniz olun, hangi karakteri canlandiriyor olursaniz olun kucuk kiz, kotu adam, yasli, genc; siz Varolussunuz. Oldugunuz tek sey bu, ortada bulunan tek sey de bu.
Bir hikayeye giren Varliksiniz. Tam bir hikaye bu. Gercekten ne olacagini hic bilmezsiniz ve hicbir sey de olmadigini soyluyorum Ben size. Hicbir sey olmuyor. Hikayenin bolumlerine gore kostumler giyiyorsunuz.
Bir hikaye dahilinde oldugunuzu bilen sessiz bir yaniniz var ama yine de o hikayenin icindesiniz. Ister istemez hayali bir ati suruyorsunuz. Size gercek geliyor o, lakin yine de bir hayalden ibaret. At yok. Siz yoksunuz. Ata binme hali de yok. Varolus hali, Varlik bir hikaye anlatiyor ve sonra da ona inaniyor sadece; sanki Varlik degilmis, sanki Varolus degilmis gibi.
Varolustan, Varliktan baska bir sey mevcut degildir. Onu ne denli bolerseniz bolun, dilimlerseniz dilimleyin her sey Varliktan ibarettir sadece. O bildiginiz, tanidiginiz siz var ya; o gozu pek, yigit kisi, o munzevi, o cesaret veren, motive eden kisi, o delifisek, o aceleci tip, kral, hizmetkar ya da kole; iste bunlarin hepsi uydurmaca birer hikaye sadece. Bir yanilsama, bir illuzyon dahilinde yuruyorsunuz. Yeni giysileri icindeki Kralsiniz sizler.
Ama hayaller, fanteziler nasil da hostur; nasil da guzeldir onlar. Nasil da moral verir, sizi yukari cikarir ya da cokuntu hissi yaratirlar. Parmaklarinizin arasindan nasil da akip giderler. Hayatinizi nasil da katlanilabilir veya tahammul edilmez kilarlar. Onlari nasil da hatirlarsiniz; ya da unutursunuz. Ama her halukarda aynidir hepsi; hangi giysileri giyerlerse giysinler. Coskuyla, cilgincasina akan sizin hayal gucunuzdur onlar. Goreli dunyadaki hayattir bu iste. O kadar ciddiye aldiginiz dramadir bu; sanki sahnelenen bir oyun degilmis de olumune mudafaa ettiginiz, gercekmis gibi ciddiye aldiginiz bir dramadir bu.
Ceviren: Engin Zeyno Vural
http://www.heavenletters.org/
Sevgiyle ve sifayla kalin,
Sifa Cemberi
10 Ekim 2011 Pazartesi
12 Ekim 2011 Carsamba gunu saat 05:07'de Koc burcunda Dolunay gerceklesiyor.
Koc zodyagin ilk burcudur ve yeni baslangiclari temsil eder. Bu dolunayda, Ay Koc burcunda yeni baslangiclari tetiklerken, Gunes Terazi burcunda dengeyi saglamak uzere bizi ve yasamimizi aydinlatir. Bu sebeple, yeni baslangiclar ve denge konulari bu dolunayda one cikar. Yeni baslangiclar icin bir seylerin bitmesi ya da tamamlanmasi, eski enerjilerin birakilmasi gerekir. Bu dolunayda yasaminiz ustune derinleserek, uzerine bir seyler eklemeye veya yeni bir seylere baslamaya niyet ederseniz, bu dolunay niyetiniz dogrultusunda daha ahenkli, sevgi dolu ve tamamlayici bir sey yaratma konusunda harekete gecmeniz icin gereken enerjiyi size sunacaktir. Unutmamamiz gerekir ki her seye yeni bastan baslayabilecegimiz bir zaman dilimi icinde bulunmaktayiz. Kendinizi dibe vurmus, baski altinda, fiziksel veya duygusal yonden yaralanmis hissediyorsaniz, bu dolunay bir seyleri tamamlayip, her seye yeniden, fakat degisIk bir sekilde baslayabileceginiz bir zamandir. Eger yasaminiza karanlik hakim olmus durumda ise, safagin er veya gec sokecegini, karanligin yerini aydinliga birakacagina kesinlikle inanmaniz gerekir.
Koc ayni zamanda oncu karakterde bir ates burcudur. Yonetici gezegeni de Mars'tir. Bir seyi birakmanin en iyi yolu, onu atese birakmaktir. Ates ayni zamanda arindiricidir da... Bunun icin bu dolunayda, bir ates ritueli de gerceklestirecegiz. Bu rituel; tutundugunuz seyleri birakmaniz, kendinizi arindirmaniz icin size yardim edecek ve boylece eski yaralarinizi sifalandirmaya baslayabileceksiniz. Bu dolunay ayni zamanda yasamin nese, sevinc ve keyfi olan koc tarafini aydinlatmak ve kutlamak cok uygun bir zamandir, cunku Koc burcu ayni zamanda kucuk bir cocugu temsil eder. Bu da masumiyetin kutlanmasi, maceraya duskunluk ve yeni bir seye baslamak demektir. Bunun icin bu dolunayda icimizdeki cocugu ortaya cikartmali ve bir yerde onu eglendirerek mutlu etmeliyiz.
Sami Orhon
23 Eylül 2011 Cuma
Kime;ne icin kibirleniyoruz ki?....
Merhaba sevgili melek arkadaslarim..:)))
Sanirim sizlere yazmayi ozlemisim..Sabah uyandigimdan beri beri ses bana "yaz;yaz" deyip duruyo...:))Soldan soldan geldiler iste,,,Yaz,yaz derken de bi yandan diyo ki:Kibir hakkinda yaz....Gecen carsamba Muhtesem Yuzyili seyrettigimda sonundan cok etkilendim;sanirim ondan..Savaslari kazanip;Osmanli bayragini nerdeyse tum Avrupa'ya diktikten sonra Suleyman dedi ki:"Kibirlenme Suleyman!Sakin kendini egona kaptirip;kendini buyuk sanma..Buyukluk Yalniz Allah'a mahsus..Ancak o zaman sana cennet kapilari aralanir ve hakiki dunyada o zaman mutlu olursun!"Gercekten tuylerim diken diken oldu..O gunden beri de cok kafamda bu konu;sanirim bu yuzden de paylasmak istedim...
Dogdumuz andan itibaren bize yuklenmeye basliyor hersey..Iyi bir egitim al;iyi bir evlilik yap;kariyer yap;ev al;araba al;yap yap yap;al al al.....Bu iluzyonun icinde yarattigimiz sanal dunyayi merkez bilip;bu bedeni sonsuz sanip basliyoruz didinip durmaya..Hirslar;yarislar;planlar;v.s....Sonra bunlari basarmaya basladigimizda da beraberinde geliveriyor kibir...Kendimizi dunyanin merkezinde gorme;bizim yaptigimizi kimse yapamaz zannetme;her dusundugumuzun dogru olduguna inanma...Bu buyukluk duygusu oyle beslenerek buyuyen bir duygu ki zaten..Biz boburlendikce;etrafimizda bizi pohpohlamaya devam ettikce artiyo da artiyo...Sonra bir de bakmisiz ki;Hz. Omer'in dedigi gibi;Sureyya yildizina varacak kadar sismisiz....E sadece sismekle kalmamisiz;kendimizi oyle bir yere koymusuz ki;etrafimizdakileri de begenmemeye baslamisiz...Yalniz kendimizi begenmeye;bizdeki meziyetleri takdir etmeye;digerlerini asagilamaya baslamisiz... Allah Kur’an’ı Kerim’de buna “insanlardan büyüklenerek yüzünü çevirme ! Yeryüzünde şımarıklıkla yürüme! Çünkü Allah büyüklük taslayan ve böbürlenen kimseleri sevmez.”(lokman/18) ayeti ile işaret eder.Yineİsra Sûresi 37-38. Âyet der ki "Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Çünkü sen asla yeri yaramazsın ve boyca da dağlara erişemezsin. Kötü olan bütün bu yasaklar, Rabbinizin sevmediği şeylerdir.Mesela istemeyiz bizim gibi olmayanlarla ayni yerde oturmayi..Hele hele biz Turkler..Restorana biraz ustu basi kotu biri girdi mi (hos o da cesaret edip giremez ya);bi baska bakariz ona "Ne isi var bunun burda diye?"....Hastalari;yaslilari sevmeyiz.."Uff" deriz hep yaslilar bizimle konusmaya calistiklarinda di mi?...Eski elbiselerimiz giymek istemeyiz;"eskidi onlar deriz;modasi gecti"..Kostururuuz hemen yeni sezon kiyafetlerimizi almaya...Ama eskilerini de atamayiz..Oyle sahipleniriz ki dunya malini..Madem kullanmiyoruz; o halde paylasip belki baska birine sevinc vesilesi olamaz miyiz??...Zengin;nufuslu biri bizi bir davete cagirdiysa kosa kosa gideriz;ilerde faydasi olur diye..Ama fakirse cagiran pek de onemsemeyiz;"Amaaaannn;bosver" deyiveririz...Hele de biraz basari ve para kazanip;statu sahibi olduysak;iyice kabaririz..Isteriz ki biz odaya girince herkes ayaga kalksin...Kalkmazsa da seneler sonra da olsa acisini cikaririz;ayni Tayyip'in iceri girdiginde pasalarin ayaga kalkmamis olmasi gibi;gunu gelince hepsini atariz teker teker iceri...Selam vemeyiz kimseye;selami karsidan bekleriz...Geldiginde de yarim agiz selam veririz...Dogru sozu;hakli elestiriyi kabul etmeyiz;daha dogrusu hakliligini kabul etmeyiz..Kusurlu oldugumuzun soylenmesine tahammul edemeyiz..Hemen geciveririz savunmaya..En guzeli de zaten karsimizdaki asagilayacak bisey bulmaktir ki;boylece kendimizi daha iyi hissederiz...Verilen nasihati almayiz.."Sen kendine akil ver" deriz..Sozunu kesiveririz zaten;ya da baslariz kavgaya...Guzellik;genclik;
mal;servet;bunlarin hepsinin gecici oldugunu;daha da onemlisi burada kalacagini unutuuuuurrrrr gideriz iste oyle... Bilgelerden biri şöyle demiş: “İnsanın yüreğine az olsun çok olsun, bir defa kibir girecek olursa, bu kibir ne miktarda olursa, akıl da o miktarda azalır.”
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da:
"Kalbinde zerre miktar kibir bulunan kimse aslâ cennete girmeyecektir!" buyurmuş..
Hz. Mevlana’ya göre; “Kibirli insan, merdivenlerin basamaklarına çıkan kişiye benzer. Kendini ne kadar yükseğe çıkarırsa, düşmesi o kadar feci olur.”
“Kibir, daha önceden melek olan şeytanın lanetlenmesine sebep olmuş, ebediyen aftan mahrum kalmıştır.”
Bir filozofun kölesinden anlatılan hikâye ibretliktir: Zamanın büyüklerinden biri filozofa karşı övününce, filozof ona şöyle demiş: “Bana atınla övünürsen, buradaki güzellik ve çeviklik ata aittir. Elbiselerinle ve aletlerinle övünürsen, bunların güzelliği de sana değil, onlara aittir. Atalarınla övünürsen, onların üstünlüğü yine sana değil, kendilerine aittir. Bu faziletler ve övünülecek nitelikler senin dışındadır. Bunlar gerçek sahiplerine iade edildikleri zaman, bunlarla övünenler çırılçıplak ortada kalırlar. Hatta bu nitelikler onlardan ayrılmaz ki iade edilsin. Bunu da sen pekâlâ düşünüp anlayabilirsin.”
Belki biz de biraz durup dusunebiliriz..Basarilarimiz tamamen bize mi aittir??Bi hatirlayalim bakalim basari saydigimiz her seyi..Kimler vardi yanimizda;kimler bize destek oldu..??Biz miydik sadece bunu basaran?
Ancak kendimizi ve yaradani anlamaya basladigimizda;kalbimizden kibiri sokup atabiliriz...Burada misafir oldugumuzu dusunursek;kime ;neyin kibirini tasiyoruz ki??...
Hepiniz hayirli cumalar ve bol isikli haftasonlari dilerim...
Sevgiyle kalin..