8 Ocak 2012 Pazar



Beyninizin farklı düşünce frekanslarını alabilme yeteneği, hipofiz bezi denen, sağ ve sol beyin yarıküresinin arasında yer alan güçlü bir ölçüm aleti tarafından yönetilir. Yedinci mühür de denilen hipofiz beyninizi yönetir. O, farklı düşünce frekanslarını alıp tutabilmesi için beyninizin farklı bölümlerini aktive etmekten sorumludur. O sizin düşünme ve muhakeme etme kapasitenizi açan, düşünceyi idrak edilmesi için bedeninize yayan ve daha büyük bir anlayış için onu bir deneyim olarak tezahür ettiren kapıdır.

Hipofiz, “üçüncü göz “ olarak da bilinen, çok küçük fakat çok harika bir salgıbezidir. O, dar bölümünde küçük bir ağzı olan, taç yapraklarla çevrili bir armuta benzer. Beyniniz, bu güçlü salgıbezinin işlevleri tarafından, karmaşık bir hormon salgılama sistemiyle yönetilir ve kontrol edilir. Bir iç salgı bezi olan hipofiz, salgıladığı hormonu beyin yoluyla epifiz, hipofizin yakınında, alt beynin tabanında, belkemiğinin üzerinde yer alır. Epifiz ya da altıncı mühür, düşünce frekanslarını –bedene yayabilmek için- güçlendirmekten sorumlu ölçüm aletidir. Hipofizden epifize akan hormon salgısı, farklı düşünce frekanslarını alıp tutabilmesi için beynin farklı bölümlerini aktive eder.

Bu iç bezlerden gelip kana karışan hormon salgılarıyla beden işlevleri uyum içinde sürdürülür. Epifiz, bu uyumu sürdürmekten sorumludur. Epifizden gelen hormon salgısı, tüm diğer bezleri hormonlarını birbirleriyle uyum içinde salgılayacak şekilde aktive eder, böylece hormon dengesi yaratır. Bu dengenin düzeyini, epifiz sistemi tarafından alınan düşünce frekansları topluluğu belirler. Düşünce frekansları ne kadar yüksekse, bedendeki hormon akışı da o kadar artar. Ayrıca, frekanslar ne kadar çok aktive eder. Bu da beyni daha da yüksek düşünce frekanslarını alabilmesi için aktive eder.

Epifiz sistemi, merkezi sinir sisteminizi yönetir. Kendisine ulaşan her düşünce frekansını alıp daha da güçlendirir ve merkezi sinir sistemi vasıtasıyla hücrelere gönderir; belkemiğinden geçen merkezi sinir sistemi, elektriksel düşüncenin anayolu gibidir. Epifiz sisteminden gelen elektrik akımı, merkezi sinir sisteminin –su olan- sıvısı içinde akarak belkemiği boyunca her sinir vasıtasıyla bedeninizin her hücresine dağılır.

Bedeninizin her hücresi kan dolaşımıyla beslenir; kan, besinler yoluyla aldığınız enzimlerin faaliyeti sonucunda çıkan gazı hücrelere taşır. Düşüncenin elektriksel akımı hücresel yapılara bir ışık kıvılcımı olarak girer. Bu kıvılcım hücreyi tutuşturur, gazın genişlemesine neden olur, bu da hücrenin –klonlama işlemiyle- kendisini koplamasını, bir başka hücre yaratıp kendini yenilemesini sağlar. Böylece, bedenin bütünü o tek düşünceyle beslenir. İşte, bedenin moleküler yapısında yaşam böyle–varoluşunuzun her anında almanıza izin verdiğiniz tüm düşüncelerin etkileriyle- gerçekleşir.

Düşünce sürekli olarak bedeninizin her hücresini besledikçe, tüm bedeniniz onun elektriksel uyarımına karşılık verir- tüm bedeniniz! Böylece, her hücrede deneyimlenen düşüncenin etkisi, bedende bir his, bir duyum, bir duygu yaratır. Bu his sonra kaydedilmek üzere ruhunuza gönderilir.

İpeği ipek olarak biliyorsunuz, çünkü onunla –ipek denen anlayışa neden olan- belli duyumları ve duygusal deneyimleri ilişkilendiriyorsunuz. Ruh tüm bu bilgiyi duygusal deneyimleriniz sonucunda kaydetmiştir. Böylece, düşüncenin hissi hissedildiğinde, ruh bu hissi kaydeder ve bellek bankasında –daha önce deneyimlenmiş düşüncelerden edinilmiş- benzer hisleri arar. Sonra bu bilgiyi, düşüncenin tüm bedende idrak edildiğini ve anlaşıldığını göstermek üzere beyninize gönderir. Düşünce sadece beyniniz tarafından değil, tüm bedeniniz tarafından idrak edilir. Sonra beyninizin muhakeme bölümü o hissi tanımlayacak bir sözcük bulmanızı sağlar.

Eğer beyniniz tam kapasiteyle kullanılsaydı, bedeninizin bir anda ışığı dönüştürebileceğinizi ve onun sonsuza dek yaşayabileceğini biliyor musunuz?
Bir organınızı yitirdiğinizde beyninizin yeni bir organ oluşturma yeteneği olduğunu biliyor musunuz? Tümüyle kullanıldığında, beyniniz bedeninizi bir anda tamamen iyileştirme ya da fiziksel olarak istediğiniz biçime sokma yeteneğine sahiptir.

Beyninizin tüm kapasitesi çok büyüktür; ancak sınırlı düşünüşünüzle onun sadece üçte birini kullanabiliyorsunuz. Geriye kalanın ne işe yaradığını sanıyorsunuz, kafatasınızdaki boşluğu doldurmaya mı?

Beyninizin toplumsal bilincin ötesindeki sınırsız düşünceleri alabilmesi için, yedinci mührünüzü, yani hipofizi tümüyle aktive etmektedir. Ancak böylelikle bilişinizi –düşüncenin bütünü olan, kendisine izin veren ve seven- Tanrı’nın sınırsız anlayışına genişletirsiniz.

Peki, beyninizin kapalı bölümlerini hormon salgısıyla açan bu harika salgıbezini nasıl uyandırabilirsiniz? Yalnızca istemekle.

Kendinizi bütünüyle sevmek neden önemlidir? Çünkü bunu yaptığınız anda toplumsal bilinci aşarsınız. O zaman kabullenilip onaylanma arzusunun üzerine çıkarsanız. Yargıyı aşarsınız. Zaman illüzyonunun ötesine geçersiniz. O zaman sadece kendinizi doyuma ulaştırmak için yaşarsınız. Sadece içinizdeki sesi dinlersiniz. Yalnızca mutluluk yolunu izlersiniz. Ve o yolda, var olan herşeyin bilişi vardır.

Kendinizi –değerli hissedecek kadar- sevdiğinizde ve kendinizin Tanrı’yla bir olduğunuzu bilmeyi istediğinizde, hipofiz denen bu harika çiçeği açtırmaya başlarsınız.

Düşünceyi sözcüklerle ifade etmek, onu sınırlamaktır. Bir üstat hiçbir şeyi açıklamaz ; sadece onu bilir. Onu açıklamak, kendini sınırlamak zorunda kalmaktır. Sadece bilme noktasına geldiğinizde –bilişiniz için geçerli bir neden göstermeye ya da onu açıklamaya ihtiyaç duymadığınızda – o zaman gerçekten kendi alemizinizin efendisi ve üstadı olmuşsunuz demektir. İşte o zaman mutlak biliş içinde olursunuz.

Hipofiziniz açılmaya başlarken, yaşamınız mümkün olabileceğini asla düşünmeyeceğiniz biçimlerde değişmeye başlar. Düşündüğünüz her şeyi daha güçlü duyguyla hissedersiniz. İçinizde hissettiğiniz biliş yaratıcı bir biçimde çalıştığından, düşüncelerinizin giderek daha çabuk tezahür ettiklerini görürüsünüz. Sevgi, anlayış ve şefkatiniz artar. Farklı bir anlayışa yükseldiğiniz için birçok insan yaşamınızdan çıkıp gider. Ve onların yerine, sizin gibi düşünen varlıklar size çekilirler.

Çok geçmeden, zekanız, yaratıcılığınız ve bilişiniz arttığında, daha önce hissetmediğiniz ve bilmediğiniz şeyleri bilip hissetmeye başlarsınız. Bir varlığa bakıp onu içinizde hissedebilirsiniz. Düşüncelerinizden, gelecek günlerinizin nasıl olacağını bilebilirsiniz.

Kendinize bilme izni verdiğinizde, herşeyi bilirsiniz, çünkü –toplumsal bilincin illüzyonları tarafından engellenmeyen- biliş gözlerinizdeki perdeyi kaldırır, böylece diğer boyutları görebilirsiniz. Bu biliş, kulaklarınızın tıkanıklığını açar, böylece tüm yaşamın kendisiyle uyum içinde titreşen müzigini işitirsiniz. Bunu nasıl gerçekleştirebilirsiniz? Onu arzu ederek.

Sınırsızlığı daha çok istedikçe ve gelen düşünceleri daha çok benimseyip hissettikçe, hipofiz daha çok hormon salgılar ve ağzı daha çok açılır. Kendinizi daha çok sevmeyi ve biliş içinde yaşamayı daha çok istediğinizde, beyniniz, varlığınızı kuşatan Tanrı tarafından giderek daha çok açılır. O zaman bedeninizden daha fazla bir şey olursunuz. Sizi bir arada tutan olursunuz.

Hipofiz gerçekten Tanrı’ya açılan kapıdır. Sınırsız düşüncelerin beyninize girmelerine daha çok izin verdikçe, hipofiz daha çok açılır. Daha çok açıldıkca, siz de daha çok bilirsiniz. Ve her neyi bilirseniz, o olursunuz.

Çok geçmeden hipofiz sistemi tamamen açılır ve beyniniz tümüyle aktive olur. Sonra hipofizin ruhsal bedeninde bulunan herşey zihne sunulur ve zihin artık asla eski sınırlı haline geri dönemez. Çiçek bir kez açmaya başladığında, asla tekrar kapanmaz.

Hipofiziniz tamamen açıldığında, artık ne yaşlanır nede ölürsünüz. Bedeninizden her neyi yapmısın isterseniz, o onu yapar. Bedeninize titreşim frekansını hızlandırmasını söylerseniz ve o kendini bir başka boyuta yükseltir.

Olan herşeyi nasıl daha iyi anlayabilirsiniz? Önce anlayabileceğinizi bilin. Nasıl düşündüğünüz ve nasıl konuştuğunuz, bilmenize ne kadar izin verdiğinizi belirler. “ Daha çok bilmeyi umuyorum” demeyin, çünkü o zaman asla bilemezsiniz. “Daha çok bilmeye çalışacağım” demeyin, çünkü birşeyi yapmaya çalışan asla başaramaz. “Daha fazla bilmeyi arıyorum” demeyin, çünkü arayan asla bulamaz.

Bilmediğinizi söyleyerek ya da size gelen bilişten kuşkulanarak yaratıcılığınızı ve yaşamınızı sınırlıyorsunuz. “Bilmiyorum” sözcüğü söylenebilecek en kötü sözdür. Unutmayın, yasa-koyucu sizsiniz, düşündüğünüz ve söylediğiniz şey yasadır. “Bilmiyorum” derseniz, bilmeyeceksiniz. “Asla yapamam”derseniz, asla yapamayacaksınız. “Tanrı’nın sevgisine layık değilim” derseniz, o sevgiyi asla alamayacaksınız. Böyle konuştuğunuzda, böyle düşünüyorsunuz demektir. Ve eğer böyle düşünüyorsanız, bu düşüncenin hissi ruhunuza kaydolacak ve ruhunuz düşüncenizi bir realite olarak tezahür ettirecektir.

Siz bir bilgisayar gibisiniz. Bilgisayarınızı sürekli olarak kuşkularla dolduruyorsunuz. Bilgisayarınızı “yoksunlukla, eksiklikle” dolduruyorsunuz. Bilgisayarınızı “bilmemek” le dolduruyorsunuz. Siz kendi aleminizin hırsızısınız, çünkü sadece kuşku ve sınırlılığı bilen siz düşünüşünüz ve konuşmalarınızla yaşam gücünüzü kendinizden çalıyorsunuz..

Bakın bilmek inanmak değildir. İnanmak varsayıma dayanır; bilmek ise mutlaktır. Bilişi getiren tek şey bilmektir. Bir şeye inandığınızda, ruhunuz “inanmak” sözcüğünü birinin –ya da kendinizin- sizi hiç farkında ya da emin olmadığınız bir gerçeğe –çünkü o gerçek deneyimlenen bir realite olmamıştır- zorla ikna etmeye çalışması olarak anlar.

Aydınlanmak bilmektir –kuşku, inanç, iman ya da umut olmadan. Bilmek onu kesinleştirip mutlak kılar, bu da bilinen şeyi tezahür ettirir. İdrak edilen düşüncenin bir deneyim olarak tezahür etmesiyle, siz o konuda anlayış kazanırsınız. O zaman o- kendinizi ikna etmeniz gereken bir şey değil- sizin bir parçanız olur.

Arzularınızı gerçekleştirmenin yolu sadece ne istediğinizi ve onu elde etmeye layık olduğunuzu bilmenizdir. Bilmek, gerçek olandır; verendir; geleceğinizdir. Bir şey söylediğinizde, onun olduğunu bilin. Her ne istiyorsanız, sizin yasa –koyucu olduğunuzu ve bilip söylediğiniz şeyin gerçekleşmek zorunda olduğunu bilerek ona sahip olabilirsiniz. Buna Bir’in Yasası denir.

Eğer tüm sözcüklerinizi alıp, size yalnızca birkaç sözcük verebilseydim, onlar şunlar olurdu; “Şimdi biliyorum. Kesinlikle eminim. Tamamım. BEN’İM”. Eğer bunlardan başka sözcük olmasaydı, artık bu dünyayla sınırlı olmazdınız.

Bil. Sadece bil! “Bunun olacağını biliyorum. Mutlu olduğumu biliyorum. BEN’İM olduğumu biliyorum. “Bil, bil, bil! Gereken tek şey budur. Daima bil. Bilmiyorum ya da bilemem dersen, asla bilemezsin. Şimdi bildiğini söyle. O zaman herşeyi bileceksin.

Bilmek” hiçbir şeyi yargılamaz. Bildiğinizde, bir düşüncenin gerçek ya da doğru olup olmadığını asla düşünmezsiniz. Tüm düşünceler doğru ve gerçektir. Bilmek, düşünceyi tartmaz ya da ona değer biçmez. Bilmek, düşüncenin bir Oluş olmasına izin verir. O, düşünce süreçlerinizin kesintisiz ya da engelsiz olmasına izin verir.


Ramtha Beyaz Kitap'tan...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...